Telekinezi Nedir, Nasıl Yapılır?

Telekinezi Nedir, Nasıl Yapılır?

Telekinezi, insanın aklıyla ve rastgele bir fiziksel temas olmaksızın nesneleri hareket ettirebilmesidir. Telekinezi sözcüğü, “uzak” anlamında olan “tele” sözcüğü ile “hareket” anlamına gelen “kinesis” sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur. Bazen telekineziye “usun cisimler üzerindeki eforu” de denmektedir. Telekinezi yerine kullanılan başka bir terim ise psikokinezidir. Yeniden bu terim de Yunancada “ruh” anlamına gelen “psyche” sözcüğü ile hareket anlamına gelen “kinesis” sözcüklerinden türemiştir.

Psişik eforlara inanan veya onları kullanabildiğini iddia eden insanlar bu eforların çeşitlerinden bahsetmişlerdir. Prekognisyon gelecekte olacakları evvelden bilme eforu, pirokinezi zekâ gücüyle nesneleri tutuşturabilme ve ateş yakabilme, telapati uzakta olan şeyleri bilebilme, görebilme psişik eforlardan bazılarıdır. Bu eforların varlığına inanan insanlar olsa da psişik eforlar bilimsel olarak kanıtlanabilmiş değillerdir.

Telekinezi Nasıl Yapılır?

Telekinezinin reelliğine ve yapılabileceğine inananlar, telekinezinin nasıl yapıldığı mevzusunda da bazı fikirler ileri sürmüşlerdir. Bunlardan bazılarını altta derledik:

Telekineziye başlamadan evvel,

Başlamadan evvel konsantrasyonun ve inanmanın telekinezinin anahtarları olduğunu söylerler. Ne kadar iyi konsantre olursanız telekinetik hünerlerin o oranda süratli büyüyeceğini iddia ederler.  
Hafiflemenin telekinezinin olmazsa olmazı olduğunu söylerler. Meditasyon yapmayı hafiflemenin bir vasıtayı olarak öneri ederler. 
Hareket ettirilecek nesne ile bir olmayı, onu sezmeyi, onu kendinden bir parça gibi görmeyi öğütlerler. Aşırıdan bir kol veya bacak gibi… 
Bir günde telekinetik hünerlerin büyüyemeyeceğini söylerler. Günde 10-15 dakika kadar pratik yapılması gerektiğini salık verirler.  
Sabırlı olunmasını öğütlerler. Telekinezi sabır işidir ve telekinezide gelişim süresi bireyden bireye farklılık gösterir. 

Telekinezi sırasında alttaki adımların takip edilmesini uygun bulurlar,

İlk adım: Hareket ettirilmek istenen nesneye 10 dakika kadar, onu kendinizden bir parça olarak sezinceye dek odaklanın.
İkinci adım: Nesneyi hareket ederken veya bükülürken gözünüzde canlandırın.
Üçüncü adım: Nesneyi hareket ettirebilmeniz son adımdır. Asla efor kullanmayın, işe yaramayacaktır.  

Telekinezi Nasıl Çalışır?

Telekinezinin nasıl çalıştığına dair bazı kuramlar mevcuttur.

Kuantum Bağlantısı: Bazı insanlar beyin dalgalarımızın atom altı parçacıkları ve nesnelerin içerisindeki enerjiyi hareket ettirebileceğine inanmaktadırlar. Bu da fiziksel bir temas olmaksızın onları hareket ettirebilmemizi sağlar.

Manyetik Alan: Öteki bazıları, insanların çevrelerindeki manyetik alanı hakimiyet edebilirse nesneleri de fiziksel bir temas olmadan hareket ettirebileceklerine inanırlar.

Ses ya da Isı Dalgaları: Bazı medyumlar ses ya da ısı dalgaları üretebildiklerini ve bu sayede oluşan enerji ile nesneleri fiziksel bir temas olmaksızın hareket ettirebildiklerini öne sürerler.

Telekinezinin Tarihi

Zekâ eforları ile nesnelerin hareket ettirilebileceği fikri asırlar boyunca insanlarda merak uyandırmış olsa da telekinezinin bilimsel olarak da delil edilebilecek bir kabiliyet olduğu fikri 19. asırda ortaya çıkmıştır. Bu büyüme Spiritüalizmin meşhur olduğu senelerde yaşanmıştır. Psişik medyumlar seanslarda ölülerle irtibat kurduklarını ve nesnelerin karanlık odalarda rastgele bir temas olmaksızın birdenbire sırlı bir biçimde hareket ettiğini ve uçtuğunu iddia etmişlerdir. Bazen minik masaların görünmeyen ruhlar veya psişik düşünceler sebebi ile yıkıldığı veya havada asılı kaldıkları öne sürülmüştür.

Bütün bu iddialara, Sherlock Holmes kitabının müellifi Sir Arthur Conan Doyle da dahil olmak üzere pek çok birey inanmış olsa da bütün olanlar bir kandırmacadan ibaretti. Sahtekâr psişikler saklı kablolardan karanlık odalarda siyahla örtülmüş aletlere kadar her türlü şikeyi kullanıp insanları nesnelerin temassız hareket edebildiklerine inandırmaya çalıştılar. Sihirbaz Harry Houdini pek çok sahte medyum hakkında araştırmalar yapıp iplerini pazara çıkartmış, hatta bu mevzuyla alakalı olarak “Büyü Tacirleri ve Metotları” Miracle Mongers and Thier Methods adlı bir kitap yazmıştır.

Kamuoyu sahte telekinezi hakkında bilinçlendikçe olgu kaybolmaya başlamıştır. Telekinezinin tekerrür ortaya çıkışı 1930 ve 1940’lı senelere rastlar. Duke Üniversitesi’nde bir analist olan J. B. Rhine insanların kendiliğinden vakaları düşünce eforları dayanağıyla etkileyebileceği fikri üzerinde düşünür. Rhine çeper atma ile alakalı çalışmalarında oyunculara düşünceleri ile çeperlerin neticelerini etkilemeye çalışmalarını ister. Bulguları karmaşık ve beceriksiz de olsa, kendisini ortada mistik tesirlerin olduğuna inandırmaya yetmiştir. Ne yazık ki Rhine ve ötekileri testlerine benzer neticeleri öteki testlerde alamamışlardır ve metotlarında pek çok kusur görülmüştür.

Otuz sene kadar sonra, 1970’lerde UniGeller adlı bir adam dünyanın en tanınan medyumu olmuştur. Yaptığı dünya turlarında bozuk saatleri tekerrür çalıştırmak ve kaşıkları bükebilmek gibi pek çok psikokinetik kabiliyetini sergilemiş ve bu işten milyon dolarlar kazanmıştır. Kendisi göz boyacılık yapmadığını iddia etse de kuşkulu pek çok analist Geller’in fantastik marifetlerinin bir sihirbaz tarafından da yapılabileceğini hatta yapılageldiğini belirtmişlerdir. 1976 senesinde İngiltere’deki Bath Üniversitesi’nde, düşünceleri ile kaşıkları bükebileceklerini iddia eden bir gurup çocuk hakimiyetli deneylere tabi yakalanmışlardır. Başlangıçta çalışmalar umut verici bir biçimde ilerlemiş ve bilim adamları sonunda telekineziye bilimsel bir açıklama getirebileceklerini düşünmeye başlamışlardır. Ancak sonrasında bilim adamları çocukların kimsenin görmediğini sandıkları anlarda kaşıkları elleriyle fiziksel olarak eğdiklerini saklı kameralarla tespit etmişlerdir.

Usun cisimler üzerindeki eforu olduğu fikri yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Bu vaziyetin bir ayrıcalığı olarak 1980’lerin ortalarında “PK” partilerinin yükselen popülariteleri gösterilebilir. Bu partilerde telekinezinin muhtemel olduğuna inanan bir gurup insan bir araya gelir, kaşıkları bükebilmek için bağırıp zıplayarak duygusal ve fiziksel açıdan galeyana kazançlardı. Bazıları bazı kaşıkların bu seanslar neticesinde minik bir oranda büküldüğünü iddia etseler de bu seanslara kuşkulu yanaşanlar onca zıplama neticesinde kaşıkların kazara fiziksel olarak bükülmüş olabileceğini öne sürmüşlerdir.

Telekinezinin Biyolojik Destekleri Var mı?

Pek çok insan, psikolojik deliller sonucunda insan beyninin hayallerimizin ötesinde marifetlere sahip olduğuna inanmaktadır. Onlara göre, son kertede beynimizin yalnızca yüzde 10’u kadarını kullanmaktayız. Böyle bir kanıya sahip insanlar, telekinezi dahil psişik eforları beyninin yüzde 10’undan aşırısını kullanabilen medyumların mahareti olarak görmektedirler ve kalan yüzde 90’lık kısmı da kullanabilirsek neler olabileceğini denetlerler.

Bu iddialar umut taahhüt etse de mitten öte bir şey değillerdir. Beynimizin tamamını kullandığımız bir reeldir. Tahlilcilerin PET taramaları pozitron emisyon tomografisi ve fMRI fonksiyonel manyetik titreşim görüntülemesi gibi teknikler kullanarak yaptıkları çalışmalar beynin büyük kısmını kullanmadığımızın bir palavra olduğunu ortaya koymuştur. “Popüler Psikolojinin 50 Miti” adlı kitapta psikolog Scott Lilienfeld “Son asır beyin trafiğini ortaya çıkartan ve gitgide karışıklaşan teknolojilerin büyümesine tanık oldu. … Bu ayrıntılı haritalandırmaya karşın beyinde yeni görevler bilave eden kullanılmamış alanlar bulunamadı. Bütün aksine çok basit görevler bile genellikle beynin neredeyse tamamına dağılan alanların katkıları neticesinde gerçekleşebilmektedir.”

Telekinezi tarihi hem ispatlanmış olan hem de varsayım edilen şikelerin ve kandırmacaların tarihidir. Psikokinesis çalışanların pek çoğu bile eldeki bilgilerin bilimsel standartlarda bir ispat oluşturmaktan uzak olduğunu kabul etmektedirler. Ancak onlar daha da büyük bir problemle yüzleşmek zorundadırlar: İnsan zekâsının objeleri hareket ettirebileceği ya da onları bükebileceğini bilinen hiçbir mekanizması yoktur. Beyin dalgalarımızın objeler üzerinde bir biçimde tesiri olsa bile fizik kanunları beyin dalgalarımızın kafatasımızın birkaç milim ötesinden daha ileri gidemeyeceğini ispatlamaktadır.

Telekinezinin varlığını iddia eden insanlar çoğunlukla geçmişte kalmışlardır. Asılda nesneleri zekâ gücüyle hareket ettirebilen insanlar olsaydı, laboratuvarda test edilmeyi bilave ederek zaman kaybetmek yerine Las Vegas’ta kumar oynarken çeperleri istedikleri pozisyona getirebilir veya golf oynarken topları hakimiyet ederek bir golf yıldızı olabilirlerdi.

Yorum yapın