Osmanlı Devletinde Opera ve Sefaretnamelerde Opera

Opera ope’ra, İtalyancadır; bütün anlamıyla İtalyanca opera in musica müzikli eserler deyiminin kısaltılmışıdır. 2011 Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlükte ise “Sözlerinin tamı veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro yapıti “ olarak kayda geçmiştir.

Operanın orijini aslen dinsel oyunlardır. Pasyon gibi. Opera madrigallere katlanır. Madrigaller genelde anlamlarıyaş düğün, şenlik, kültürel etkinlik demektir. Madrigal ismi Rönesans ve 16.asrın ikinci yarısının ürünüdür.

Operanın membası her köklü sanat dalı gibi, özünü tarihi kaynaklardan alır. Kimi kaynak ve analistler operanın kökünü Antik Yunan’a kadar yani tragedyalara kadar götürür. Tragedyalardaki koroları ilkel bir opera parçası sayarsak bu bakış yerindedir. Diğer yandan İtalya’ya uzandığımız karşımıza intermedia’lar ortaya çıkmaktadır. 14. ve 15. yüzyılda alışagelmiş tiyatrolardan değişik olarak araya konan müziklere verilen bu isim, yine operanın ana rahmindeki halinin bir örneğidir.

16.yüzyıla kadar Batı müziğinin sisteminde toplu şarkı okuma kaideyi hâkimdi. Bu toplu şarkı söyleme yani koro alışkanlığı yarıyılin sosyal yapısı ile doğrudan doğruya ilgilidir. 16. asırda kraliyetle yönetilen ve hiçbir şekilde bireyci bir yaklaşımı, hatta bireyselliğin izleri dahi bireyci sosyal yapısı bulunmayan Avrupa’nın tam sanat dalları da bu şekilde yontulmuş, haklı olarak bu müziğe de yansımıştır. Korodan kopuş ise 17. asırda başlamıştır. 17. asırda kraliyetler zayıflamış en önemlisi Fransız devrimi gerçekleşmiş ve cemiyet zihniyeti birey zihniyetine eğrilmeye başlamıştır. Müziğe de etkisi olan bu sosyal yapıyla birlikte koroya küçük solo parçaları ilave edilmeye başlamıştır. Yalnızca müzikte değil tüm sanatlarda münferit yapılar görülmeye başlanmıştır. Elbette bunlar birer yeniliktir ama orijini eskiye antik çağa bağlı tüm Rönesans sanatlarında olduğu gibi bir yeniliktir. Bu bakımda, varlığını geçmişe borçlu bu münferit müzik ağacı dallarını operaya sarkıtmakta gecikmemiştir. 

Rönesans’a kadar yalnızca kilise müziği olarak kullanılan opera, Rönesans’ın ferah etraflarında tiyatro sahnelerinde soluk buldu. İşte bu gelişmelerle birlikte şiire eşlik eden vokal müzik iki doğrultulu olarak ortaya çıktı:

1. Oratoryom: Bir yarıyıl yalnızca kiliseye hizmet veren ve dini mevzularda yapıtlar icra eden korolar Rönesans ile alan bulduklarında kiliseler için bir müzik boşluğu oluşmuştur. Bu bakımdan 17.yüzyıl için kiliselerde dini konulardaki operalara Oratoryom denmiştir. Daha sonra ise yalnızca dinsel mevzularda hudutlu olmasına karşın, dünyevi mevzulara yönelmiş ve müzikli trajedi literatürünün temelini oluşturmuştur.

2. Opera: Ladinî yani din dışı mevzuları işleyen koro cinsi olarak ufalamıştır. Bugşan hala aynı işlevde görülmektedir.

Floransa şehrinin operanın gelişimindeki etkisi göz arkasını edilemez. Kökleri çok uzağa gitse de gerçeğinde bugünkü operanın şekillenmesi gayet yenidir. Floransa’da opera 14.yüzyıldan bu yana var ola opera, Orta Avrupa’ya 17.asırda girdi. Orta Avrupa’ya da besteci Heinrich Schütz vasıtasıyla girdi. 18.asırda ise besteci Cristoph Willibald Gluck tarafından ikinci bir reforma kavuşturularak son halini aldı.

Yani bugünkü opera 18. asırda şekillendi. Dolayısıyla Osmanlı yarıyıline de 15. asırda girmesi beklenemezdi; nitekim öyle de oldu.

Bir Garip Düğün

Kaynaklar özellikle de yabancı kaynaklar 14 Haziran 1582 senesini bir “garip” anar. Bunun nedeni ise Osmanlı cemiyet yapısına uygun olmayan bir şenlik, bir sünnet düğünü…

Bu tarihlerde III. Murad hakimdi. III. Murad İstanbul At Alanında yanında saray büyükleri ve elbette şehzadeleri ile bir sünnet düğünü düzenledi. Sünnet düğününü özel kılan “avam” arasında yapılmasından ziyade sergilenen Ballet Pantomime’dir. Bu reyin Osmanlı kültür yapısına tamamen ters ve buram buram Batı kokan bir reyindi nitekim Hammer tarihinde de aynı afallamışlıkla geçer bu düğün.

Gariplikler silsilesine eklenen bir diğer vaziyet ise rahmetli Sadr-ı Azam Sokullu Mehmed Paşa’nın dul eşi ve aynı zamanda III. Murad’ın kız kardeşi olan Esma Sultan’ın Pandomimi. 

Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, 17. asırda IV. Mehmed’in minik şehzadelerinin sünnet ettirilmesi, Hatice Sultan’ın ikinci vezir Mustafa Paşa ile evlendirilmesi sebebiyle Edirne’de tertip edilen cümbüşte, Venedik’ten çalgıcılar, dekor ve diğer temsil aletleri ile birlikte bir opera grubunda getirtilip yer almasını istemiştir. Ancak zaman darlığı nedeniyle gerçekleşmemiştir… 

Her iki düğünde III. Murad yarıyıli için sergilenen oyunda rol alan Sokullu’nun 900 Hıristiyan kölesidir. Hıristiyan kölelerin Osmanlı ülkesine özelikle saraya çocuk yaşta getirilmediği düşünülürse bu köleler kendi kültürlerine ait olan bu mitolojik oyunları zafer ile sergilemişlerdir. 

Velhasıl kelam Osmanlı ülkesinde on altında yüzyılda garip düğünler yapılmakta yani Batı tiyatrosu tanınmaktaydı. Üstelik kaynaklarda geçen bir diğer bilgi de ulusun bu gösterilerden oldukça memnun kalmasıdır.

Sefaretnamelerde Opera

Sefaretnameler tarihin dışarıdaki gözleri ve şahitleridir. Özellikle bir imparatorluk haline gelmiş olan Osmanlı’da seferler ve onların yakaladıkları sefaretnameler oldukça ehemmiyet taşımaktaydı. Osmanlı Devleti’nin duraksama ve çöküş yarıyılinde özelikle Avrupalaşma sürecinde zati önemli olan bu makamlar ve yapıtlari daha da ehemmiyet kazanmışladır. Bizde sefaretnamelere bakarak Osmanlı yarıyıli kültür kavrayışını çıkarmaya gayret edeceğiz. Nitekim Osmanlı da opera ile sefaretnameler ile ısınmıştır.

Osmanlı yarıyıli opera hakkında ilk ve en önemli kaynak Sultan III. Ahmed’ zamanından kalmadır. III. Ahmed Fransız Kralı 15. Luis’e elçi olarak Yermi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’yi göndermiştir. Sefirimiz, Fransız saray etrafını anlatan Paris Sefaretnamesinde, opera hakkında bilgi vererek opera tarihimize kaynak olmuştur. Bu sefaretname, İbrahim Müteferrika matbaasında 1737 senesinde kitap halinde basılmıştır.
Yermi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin ardından I. Mahmud Tugrakeş ve Nişancı Mustafa Hattî seferleri önemlidir. Bu Sefirler 1748 senesinde Avusturya’ya elçi olarak gönderilmişlerdir. 1680-1760 seneleri arasında orada bulunan bu iki Sefir operalar hakkında detay bilgilerle dönmüşlerdir.
Mustafa Hattî’nin bu seyahatnameden dokuz sene sonra bir Türk elçi daha Avusturya operasından söz etmiştir. Ahmet Resmi 1757 senesinde III. Mustafa tarafından Avusturya’ya gönderilmiştir. Giritli Ahmet Resmi bu görevi sırasında yazdığı Sefaretname’de Bec şehri hakkında bilgi verirken iki yerde tiyatro ve operadan söz eder. Ahmet Resmi’ bundan sonra yine III. Mustafa tarafından Prusya Kralı Frederik’e 1777 senesinde elçi olarak gönderildi. Ahmet Resmi Berlin’e gidip gelişini Sefaretnamesinde anlatırken opera sanatına da detaylı olarak yer verir. 
19. asrın başında III. Selim’in Petersburg’a elçi olarak gönderdiği Rasih Efendi de Rus operasını yazdığı Sefaretnamelerde anlatılır. III. Selim’in ülke dışına gönderdiği elçiler, sefaretnamelerinde opera hakkında bilgi vermeye çalışırken padişah, İstanbul’a gelen opera topluluğunun temsillerini seyretmiş bulunuyordu.

Bir Kültür İstifi ile III. Selim

III. Selim yarıyıli ile birlikte yani 18.yy sonlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasal ve kültürel alanlarda uygulanan batılılaşma politikalarından müzik sanatı da etkilenerek sosyal hayatta önemli değişikliklere neden olmuştur. Besteci, şair ve sanata olan yatkınlığı ile bilinen III. Selim; resim, heykel, mimari alanlarında büyük radikal değişikliklere liderlik etmiştir. Yeniçeri ordusunun yanında, Batı normlarına uygun Fransız subaylar tarafından yetiştirilen askerî birlik kurulmuştur.

Saray gizem kâtibinin gşan gnamına yakaladığı ruzname ismi verilen defterde, III. Selim’in gnamlık hayatı detaylar ile yazılmıştır. Ruznamelerde bir akrobatın saraya geldiğinden bahsedilir. Aynı yapıtlarda ise 1797 senelerinde yani 18.asrın sonlarında Saraya gelen bir opera topluluğundan söz edilir. 

III. Selim vakaları bu kadarla da hudutlu değildir. Müziğe oldukça meyyal olan Sultan devrinde ilk Türkçe opera parçası “Hikaye-i İbrahim be-İbrahim-i Gülşeni” ismiyle ile yazılmıştır. 

Bir diğer önemli bilgi ise aynı yarıyıllarda G. Donizetti’nin Belisario operasını Türkçe neşretmesi ve İbrahim Müteferrika matbaasında kitap halinde yayınlamasıdır.

SONUÇ

Osmanlı devleti Batı müziği ile Kanuni yarıyılinde tanıştı ama pek sevilmedi.
Sokullu’nun zevcesinin düzenlediği düğünde sergilenen ve millete kadar inen operacıklar ve Batı oyunları ilk operalar sayılabilir.
Opera sefaretnamelerin önemli bir kısmında bahsedilmiştir.
Operanın bütün olarak tanınması, III. Selim yarıyılinde gerçekleşmiştir.
III. Selim yarıyılinden sonra II. Mahmud yarıyıli başlar ve bu yarıyılda da yabancı tiyatrolar ile sanatta Batılılaşma bitirilmiş olur.

Yorum yapın