Altı büyük medeniliğin başşehri, kutsal kitaplardaki şehir, yasaların yurdu.. Babil..
Babil, kuleleri ile bahçesi ile tarihi ile o kadar ünlü bir başşehir ki. Hem 6 büyük medeniliğin başşehirliğini yapmış hem de asma bahçeleri ile dünya şahaneleri arasına girmiş. Tevrat’ta ölçütü olan bu hoş kenti, kentin tarihini, hangi imparatorluklara ev sahibi olduklarını yazmak istedik.. Daha Önceki Mezopotamya’nın en ünlü mesken yerlerinden olan Babil, bugünkü Bağdat’ın güneyinde yer almakta..
Babil Ne Demek?
Akad dilince, Yaradan’nın evi anlamına kazanç. Bâb kapı; şehri Yaradanın anlamına kazanç. Akadça Babil, alıntı bir sözcük değişik forumlarda başka dillere geçmiştir. İbranice’ye BAVEL ya da BABEL, İran’da konuşulan Persçeye BABİRUŞ ve daha önceki Yunancaya BABYLON biçiminde geçmiştir. Bugün batı dillerinde özel bir ad olarak Babylon kullanılır.
Eldeki yazılı evraklara göre şehir MÖ 3.000 sene ortamlarında kurulmuş. Akadlardan kalan evraklarda Babil ismine tesadüfülür ama şehrin çok daha evvel kurulduğu varsayım edilmektedir.
Dilbilimcilere ve arkeologlara göre bu ad da Akadça’da başka bir dilden geçmiş. Babil bölgesinin Akad ve Sümer medeniliklerine ev sahipliği yaptığı düşünülünce anlamı yeniden Yaradan’nın Kapısı olan başka bir sözcük çıkıyor karşımıza. Sümerce KADİNGİRRA.. Ayrıştırırsak KA < kapı; DİNGİR > Yaradan; RA > -nın ; başka bir deyişle Yaradan’nın kapısı. O yarıyılda, Sümercede bu anlama gelen kelime, Akadçaya çeviri yoluyla taşınmış olabilir. Elbette böyle düşünülmesinin tarihi bir arka tasarıyı da var. Sümer tabletlerinde AKADLI SARGON diye birisinden bahsedilir. Tarih, MÖ 23. asrı gösterirken, Sargon’un Sümer devletçiklerini devirdiğinden ve hatta tüm mabedleri yaktığından bu mabedlerde bulunan yaradan heykellerini de kendi şehrine götürdüğünden bahsedilir. Buradan anlaşılacağı üzerine, Babil bir Sümer kenti iken Akkad yağmasına uğramıştır. Bu vaziyette, şehrin isminin Akadçaya çeviri yoluyla geçtiği kabul edilebilir. Yalnız mesele, Akkadlı olan Sargon’un yaşadığı şehir olan Akad’dan rastgele bir iz kalmaması.. Muhtemelen bu şehir de Mezopotamya’da ama henüz bu şehirden bir iz bugüne kadar bulunmamıştır.
Babil ve tarihi ömrü..
Babil, öğrenilen haliyle en az 2.000 senelik bir devlet geçmişine sahip. Tevrat başka bir deyişle Kitab-ı Mukaddes’te ismi geçen Babil, öğrenilen en daha önceki tarihî evraklara göre bir Sümer kentiydi. Tevrat ise Babil’in Nuh tufanından sonra Nemrud’un kraliyetinin başladığı dört şehirden birisi olduğundan bahseder. Babil, Tevrat’ta Sinear şehirlerinden birisi olarak anılır. Yalnız, Sümer evraklarına sabrederek Akkadların işgaline uğradığı ve Sümerlerden sonra Akkadların şehri olduğu öğrenilir. Kimi tarihçiler, kayıp Akkad şehrinin Babil’in yıkıntılarının arasında olduğuna ikna olmuş vaziyettedir. Teknik olarak böyle bir vaziyet muhtemeldir ama Akkad şehrini bulmak için başka bir tarih yapıtın yok edilmesi gibi bir vaziyet söz mevzusu değildir.
Babil şehri, altı büyük medeniliğe ev sahipliği yapmıştır:
1. Amurrular başka bir deyişle Daha Önceki Babil Kraliyeti : MÖ 1894 – 1595
2. Kassitler : 1595 – 1174
3. Asurlular : 745 – 626
4. Keldaniler başka bir deyişle Yeni Babil Kraliyeti : 626 – 539
5. Ahameniler başka bir deyişle İran : 539 – 332
6. İskender – Selevki : 332 – 275
Elbette bu altı yarıyıl da çok ehemmiyetlidir ama Babil’i Babil yapan, onu dünyanın en hoş şehri yapan Babil İmparatorluğudur. Başka Bir Deyişle Kaldaniler.. Ayrıca, dünyanın ilk kanunlarının bu kentte yazılması, Hammurabi devri ile Amurrular zamanında olmuştur.
Keldaniler, başka bir deyişle daha önceki Babil İmparatorluğu yarıyılında o meşhur asma bahçeler yapılmıştır. Kendin imarına umursanmış ve uslu mimarinin bir mahsulü olarak efsanelere bile mevzu olan o saray yapılmıştır. Saray o kadar sağlamdır ki Büyük İskender, Keldaniler tarafından yapılan sarayda yaşama gözlerini yummuştur. Bu saray, Buhtunnasr olarak öğrenilen II. Nebukadnezzar tarafından yapılmıştır ve onun ölümüye de zati Keldaniler zayıflamaya başlamışılardır.562 senesinde can veren hükümdar II. Nebukadnezzar’dan 23 sene sonra da Babil İmparatorluğu Perslerce devrilmiştir.
Yapılan kazılar neticesinde, şehre bugünkü halini veren II. Nebukadnezzar’dir ve onun imar faaliyetleri de kendisinden evvel yapılan eserlerin devrilmesi ile olmuştur.
Babil sarayı ve Babil, meşhur Herodot Tarihinde, Tevrat’ta, Kuran-ı Kerim’de ve bazı Arap tarihçilerinin yapıtlarında bahsedilir. Yalnız Arapların verdiği bilgiler içinde İskender ile alakalı olan bilgilerde yanılgılar vardır. Arap tarihlerinin bir kısmında Babil sarayını İskender’in yerle bir ettiği, Babil şehrini mahvettiği yazar. Lakin bu doğru değildir. İskender ünlü Babil Kulesi’ni kendisinden evvelkiler gibi devirmemiş, aksine Kyros gibi devirmeyip onarmaya çalışmıştır. Ünlü Babil Kulesi, İskender’in görevlendirdiği 10.000 çalışan tarafından molozlarından arınılmış ve o molozlar yeni bir kule imali için kullanılacakken İskender can vermiştir. İskender’in vefatından sonra devlet erkanı, Babil Kulesi ile uğraşmamıştır.. Ne Yazık Ki, kendinden sonra gelen imparatorlar yeni baş şehir tanımlamış ve Babil yıkıntıları ile mukadderatına terk edilmiştir.
Babil’in harabeleri bugün Bağdat’ın 88 kilometre güneyinde bulunan Hille kasabası ortamındaydı ve orada yaşayan Araplar, bu harabelerin Babil şehrinin enkazlarını oldukları bildikleri halde rastgele bir kazı harekâtı yapılmadı. Hatta Araplar bu yöreye ATLATÜ BABİL ismini dahi vermişlerdir. 20.yy başlarında ve hatta 19.yüzyılın ilk çeyreğinde , Avrupalı arkeologlar bu gidişatı bilmiş ve hemen arkeolojik kazılara başlanmıştır. Bu kazılarda, Heredot Tarihinde geçen bilgilerin de sayesinde, Babil neredeyse bitirilmiştir..
Babil Kulesi
Dillerin doğuşu ile alakalı efsanelerde geçen, Kuran ve Tevrat’ta yeri olan kule.. Efsanelerde, millet inanışlarında Babil, dik başlılığı, Allah’a küfrü ve şirki, sihirciliği gösterir gibi bir vaziyet vardır. İşte, tüm bu gidişatlara neden olan şey Babil Kulesinden başka bir şey değildir. Hakikatinde bu yargılamalar Talmud’u kaleme alan Yahudilere karşı yapılan bir propaganda olsa da yeniden de bu propagandanın kaynağı da Babil Kulesi olmuştur.
Babil, semavi dinlerin doğduğu yer olarak lanse edilir. Babil imparatorluklarının dili, çoktanrılı dinler kategorisine girer ama isminin anlamından da dolayı dinler için hep çok ehemmiyetli bir yer sayılmıştır. Çivi yazılı metinlerin verdikleri bilgilere göre Mezopotamya’da bulunan en büyük mabed kulesi Babil Kulesi. Bu cins kulelere Akadça ZAKARU denirdi. Kuleler diyoruz elimizdeki evraklara göre Babil tek değil; evet azamiyi ve en azametlisi idi ama tek değildi.
Babil Kulesi’ni kimin yaptırdığı hala muallakta kalan bir mevzudur. Kitabelerden birisinde Babil Kulesinin tamir edildiğinden bahsediyor ki bu tamirin yapılması için Babil Kulesi’nin Akkadlı Sargon tarafından yapılması gerekiyor. Ama hem adının Sümerce olması hem de şehrin Sümerler zamanında yapılması, bu kulenin de Sümerler zamanında yapılmasını akla getiriyor. İslam müfessirlerine göre ise Babil Kulesi, Nemrud tarafından inşa edildi.
Heredot, Babil kulesini tarif eder. Heredot’un yazdıklarına göre kule yan ziggurat, 91 x 91 en ve boy oranına sahip kare bir zemin üzerindedir ve tüm uzunluğu 75 metre olmaktadır. Uzunluklar, tabandan tavana doğru daralmaktadır. Küçülen altı kat olduğunu dile getiren Heredot, 7.katta, Marduk hareminin olduğundan bahseder. Bu harem mavi tuğlalardan yapılmıştır. En büyük Yaradanlarının hareminde babilin adının geldiği “kutsal kapı” bulunur. 7. kata direk tırmanan bir merdiven olduğundan bahseden Heredot, bu merdivenden yalnız, İlah Marduk tarafından seçilen bakirelerin girdiğinden bahseder.
Bu mimariyi niçin kavrattık? Bu mimariyi kavrattık zira Heredot’un bu tasvirinin, kazılardan da görüleceği gibi reel bir tasvir olduğun gördük ama ana neden, bu mimarinin, İslamiyet’te dahi kullanılan bir mimari haline gelmesi. Babil zigguratı, uzun zaman Mezopotamya mimarisinin mihenk taşı oldu. Çok azametli olan Babil Kulesi gibi minareler dikildi İslam rüzgarları yapıtken aynı coğrafyada. Bunlardan en çok dikkat sürükleyeni, aynı zamanda halifelik unvanını taşıyan Abbasiler zamanında inşa edilen Samera Camii. Bu caminin minaresi, 33 x 33 metre ebatlarında kare bir zemin üzerinde yükselen 3 metre ve son katta da bir köşk bulunan bir yapı. Dahası, bu köşke müezzinin rahat gidebilmesi için yalnızca köşke çıkan bir merdiven de bulunuyor. Semera Camii, çok sarih ve net bir biçimde, sihircilikle ve kafirlikle yargılanan, ifrit Nemrud’un inşaa ettiğine inanılan Babil Kulesinin küçük bir kopyası..
Bu kulenin Allah’a başkaldırıyı temsil etmesinin sebebinin kulenin tepesindeki köşkşan adından kaynaklandığı düşüncesi pek çok tarihçi tarafından kabul edilmiştir. Babil Kulesi, şüphesiz Mezopotamya medeniliğindeki azami ve şatafatlı kule ve bu kulenin en tepesinde de İlah Marduk için bir köşk bulunuyor. İşte bu köşke Sumerce ESAGİLA denmiş. Bu sözcüğün anlamı, başını göklere kaldırmış, başını göğe yükseltmiş demektir. Tevrat ise Babil Kulesi için “başı göklere ulaşacak kule” deyimini kullanmıştır. Sanıyoruz ki bu kulenin Nemrud tarafından dikildiği inancı da bu anlamdan geliyor. Zira Nemrud, Allah’a şirk koşmak, ona kafa yakalamak, onunla yarışmak için tepesi göğe dokunan bir kule inşa etmiş. Üstelik bu motif, hem İsrail ananesinde hem de İslam ananesinde geçen bir ölçüt. Hal böyle olunca Babil Kulesi, küfür ve başkaldırının motifi ve hatta kaynağı haline dönmüş.
Babil kulesi, dillerin karıştığı yer kabul edilir..
Babil Kulesi, tüm dillerin tek bir dilden türediğini iddia edenlerin çıkış noktasıdır. Tevrat’a göre tufandan kurtulan Hz. Nuh’un oğulları “Tam yeryüzü üzerine ayrılmayalım diye gelin kendimize bir şehir ve başı göklere ulaşacak bir kule bina edelim” derler. Bu bina, Babil Kulesidir ama Allah, tüm kullarının bir olmasını istemez ve onların dünyanın değişik bölgelerine dağıtır. Babil Kulesi yarım kalır ve dünya, değişik dillerden oluşan bir yer haline kazanç. Bunu desteklemek için millet etimolojisinde Babil sözcüğünün “balal” kökünden geldiğini ve BABAL sözcüğünün de KARIŞTIRMAK anlamına geldiğini korunur buna inanan bilim insanları. Yalnız bunun bir telmih olasılığı da vardır. Zira Babil ulusu pek çok defa sürülmüştür.
Babil kenti, özellikle Keldaniler zamanında Mezopotamya’nın yoğun ticaret merkezi halindeydi. Tabiiki en kozmopolit şehirlerindendi ve pek çok kavimden insan vardı. Bu devirden kalan kitabelerde artık isyankarımla olmuş Sümerlerden, Akkadlardan, Gutilerden, Amurrulardan, Kassitlerden, Aramilerden, Asurlulardan ve daha pek çoklarından bahsedilir. Bir de Babil Sarayının mimari II. Nebukadnezzar’ın Kudüs’ü fethettikten sonra Yahudileri, emekçi olarak Filistinli, Fenikeli, Darılı, İyonyalı, Elamlı , Medli ve Persli insanları getirdiği öğrenilir. Bu emekçiler de Babil Kulesinde çalışmışlardır. Böyle bir tarihi reel öğrenilirken Tevrat’ta geçen 72 dile bölündüler iddiası da bir esasa oturuyor.
Sihircilik ve Babil Kuyusu ..
Kutsal kitaplarda Harut ve Marut ile sihir ölçütleri vardır. Babil kentinin de sihircilikle yargılanmasının sebebi de budur.
Babil yalnızca sihirciliğin değil, var olduğu zamandan bu yana gök biliminin de en çok büyüdüğü yer olarak da öğrenilir. Ama Harut ve Marut meleklerinin sihircilikle ilgili ölçütü ilk kere Kuran-ı Kerim’de geçer. Zati tarihi kaynaklarda da Babil kentinin Keldaniler ve Ahameniler zamanında Mezopotamya’nın sihir merkezi haline geldiği öğrenilir Şayet sihir diye bir şeyi kabul ediyorsanız
Kuran-ı Kerim’de, sihri makûsa kullanmamaları koşulu ile Harut ve Marut, Babil ulusuna sihri öğretir ama yalnızca bu bilgi verilir. Harut ile Marut’un cinsellikle alakalı bir kabahatten cezalandırıldığı ya da Babil kuyusu denilen hayali bir yere asıldığı ile alakalı bilgi vermez. Hayali diyoruz zira Babil kazılarında, bahsedilen kuyuya tesadüfülmemiştir. Böyle bir kuyu yoktur. Peki biz bu öyküyü nereden öğreniyoruz? Bu öykünün bir kısmı Asya efsanelerine, bir kısmı da Benî İsrail hikayelerine sabreder. Bu efsaneleri dinleyen ve daha makûssu inanan tarihçilerin bu mevzuyu kitaplarında bu biçimde işlemesi ile bize kadar kazanç. Sözü açılmışken, Benî İsrail söylentilerinde ŞAMHOZOY isimli bir meleğin, işlediği cinsellik kabahatinden dolayı, kendisini gökle yer arasına asmasından bahsedilir. Öyle görülüyor ki bu dedikodu, Babil Kulesi’nin motifi ile birleşip yeniden Babil kulesinden türeyen bir efsane halini almış. Üstelik, azıcık da mecaz düşündüğümüzde Babil’in günahkarların kuyusu anlamında kullanılabileceğini de düşünebiliriz.