Thomas More- Utopia

Burada Ütopya sadece yazınsal açıdan ele alınmayacaktır. Bu durum, eserin kendisinden kaynaklanıyor. Ütopya’da ortaya konan kolektivite, ortak mülkiyet ve dini serbestlik göz önünde bulundurulduğunda, eserin sosyalizm adlı toplumsal-ekonomik projeyi anlattığı söylenebilir. Marx’ın Manifesto’yu yazmasından tam 332 yıl önce, eğitimli bir İngiliz vatandaşı olan More kolektiviteden ve ortak mülkiyetten bahsediyordu. Kitaptan bahsetmeden önce More’un Utopia’yı yazdığı dönemden bahsetmek daha doğru olur.

Utopia 16. Yüzyılın başlarında, Rönesans, Hümanizm ve Reformasyon’un tarihsel olarak kesiştiği dönemde kaleme alınmış. Rönesans ile birlikte ruhtan sonra bedenin de keşfedilmesi ve mutluluk, huzur gibi kavramların dünyevileşmesi sözkonusudur. Sadece ölümden sonra değil, yaşamda da mutlu olmak insanların akıllarına sızmıştı. Katolik Kilisesi etkisini koruyordu ancak yaşamın merkezine Tanrı kadar insan da alınmaya başlanmıştı. Bu sayede, çoğunlukla yetkin olmasa da, insanı merkeze alan Antik Yunan düşünce ve yazını üzerine incelemeler yapılmaya başlanmıştır. Rönesans’ın More üzerindeki etkisi “yeryüzünde bir cennet yaratmak” şeklinde olmuştur.

Çağın Rönesans ile bütünleşik bir diğer gelişmesi Hümanizm’in düşünsel düzeyde gelişmesiydi. More da İngiliz Hümanizminin bir temsilcisiydi. Hristiyanlığın insanın “kötü” yaratıldığı ve dünyada işlediği gönahların hesabını ölümden sonra vereceği düşüncesine karşı, More insan yaradılışının “iyi” olduğunu ve insan aklının yanılgılar karşısında doğruyu bulacağını savunuyordu. Reformasyon ise Utopia sözkonusu olduğunda farklı bir şekilde değerlendirilmelidir. Çünkü More inançlı bir Katolikti ve Reformasyon karşısında tavrı netti. Reformasyonu hiç olumlamadı ve zaten bu yüzden idam edildi. Avrupa’da ulusçuluk olarak adlandırılamayacak düzeyde bir tür ulusal bilincin ortaya çıkması, İngiliz hristiyanlığı – alman hristiyanlığı gibi adlandırmalar kullanılmasını sağlamaya başlamıştı. İngiltere’de Katolik Kilisesi’ne başkaldırı Protestanlığın ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bu dönemde Erasmus İncil’i Latince’ye çevirmişti. Daha önce de belirttiğimiz gibi More Reformasyon taraftarı değildi ve papalığın birleştirici etkisine inanıyordu. Hristiyanların arasında tam bir barıştan yanaydı. More’un papalıktan kopmama arzusu eserine değil, kişisel yaşamına yansıdı ve ölümüne neden oldu.

Utopia aynı zamanda kendini tarihsel olarak önceleyen Ortaçağ’dan tamamen kopmuştu. Utopia halkının savaş karşıtlığı, bedeni ve bedeni hazları önemsemesi, düşünce özgürlüğü ve More’un yeryüzünde mutluluk ideali Ortaçağ’dan tamamen kopmuş olduğunun göstergeleridir.

Thomas More Kimdir?

More 1478’de Londra’da doğdu. Hukuk öğrenimi gördü. Yargıçlık ve parlamento üyeliği yaptı. Yaşadığı süre boyunca yazdı. Siyasal eğilimleri sosyal adaleti savunmak yönünde. Yaşam boyu bireysel olarak radikal ve açık çıkışları olmadı. Tüm siyasi faaliyeti ikna etmek yönünde. Savaşa, haksız vergilere, ölüm cezasına karşı. Bu yönleriyle anti-monarşik gibi görünse de, İngiltere kralı 8. Henry’nin danışmanlığını yaptı. Gerçi bu göreve 8. Henry tarafından zorla getirildi ama işini isteksizce yapmadı. Savunduğu ilkeler yönünde halkın savunuculuğunu yaptı. Örneğin vergilere karşı yapılan kitlesel bir gösteride katılımcıların affedilmesi için arabuluculuk yaptı. İtidalli bir kişilik olması 8. Henry’nin kendi çıkarları için çıkardığı yasayı kabul etmeyen çok az sayıda İngiliz vatandaşından biri olmasını engellemiyor ve bu yüzden tutuklandı. 6 Temmuz 1535’te, 57 yaşındayken idam edildi ve hayatının belki de tek radikal çıkışını idam sehpasında yaptı. İdamı gerçekleştirecek olanlarla bir süre dalga geçtikten sonra, “Kellesi uçmakla insanın başına felaket gelmez” dediği ve idamını kendisi gerçekleştirdiği onu tanıyanlar tarafından aktarıldı.
Kitabı yorumlamadan önce de kitaptan biraz bahsetmek gerekiyor. Kitap’ta “yokülke” anlamına gelen Utopia adındaki bir ülke anlatılır. Utopia, Portekizli bir denizci olan ve Vespucci ile birlikte seyahatlere katılan Raphael Hytloday tarafından anlatılır.  
( Hythloday, gevezelik eden anlamına geliyor. ) Thomas More iş için gittiği bir gezide  Raphael ile tanışır. O yüzyılın gerektirdiği biçimde, devletlerden, yönetim biçimlerinden ve iktidar uygulamalarından bahsettikten sonra, Raphael kendi ülkesini anlatmaya başlar. Utopia eseri aslında iki kitaptır. İlk kitapta Raphael, More ve More’un bir arkadaşı arasında geçen sohbet ve tartışma yer alır. İkinci kitapta ise Raphael ülkesini anlatmaya başlamıştır. Aslında More, Utopia’nın ilk kitabını ikincisinden sonra yazmıştır. Okuyucuların 16. Yüzyılda İngiltere’de egemen olan sefalet ve yoksulluk ile Utopia’daki refah ve mutluluğu kıyaslamasını sağlamaya çalışmıştır. İlk kitapta önemli bir nokta, More ile Hythloday arasında kral danışmanlığı konusunda geçen tartışmadır. Burada Hythloday, bir krala danışman olmayı mutlaka reddedeceğini, kralların danışmanları dinlemeyip, onlara karşın Avrupa’yı kana bulayacaklarından bahseder. Aynı cümleleri More’un ağzından da okuyabiliriz. Çünkü More 8. Henry’nin danışmanı olmayı reddetmiş ancak zorla bu göreve getirilmiştir. Utopia, defalarca siyasetbilimsel açıdan ele alınmıştır. Yazınsal  açıdan ele alınmaması ya da hakkında ulaşılabilir fazlaca yazınsal inceleme olmaması, henüz 16. Yüzyılda sosyalizmden bahsediyor olmasıyla açıklanabilir. Bu durum, onu hala okunan ve tartışılan bir eser yapmıştır. Utopia üzerine en yeni ve yetkin inceleme 1999 yılında İngiliz eleştirmen Peter Ackroyd tarafından yapılmıştır.(Peter Ackroyd, The Life of Thomas More)

UTOPIA

Utopia nerede olduğu belirtilmeyen bir adadır. 54 şehirden oluşur ve tek bir dil konuşulur. Bireyler aileleri, aileler “philarch” denen yönetim birimlerini oluşturur. Philarch önderleri daha üst bir kademede temsil olunur. Philarch aynı zamanda bir iş birimidir. Tarlalarda kolektif çalışılır. Sabah üç, öğleden sonra üç, olmak üzere günde altı saat çalışılır. Kautsky Utopia incelemesinde aynı iş saati önerisinin Marx’ın Kapital’inde ter aldığından bahseder. Devlete ve yönetime dair tüm sorunlar halk kurultaylarında görüşülür. Kurultay ve büyük halk toplantıları dışında memleket meselelerini konuşmak yasaktır ve idamı gerektirir. En büyük suç da budur zaten. Yönetsel olarak cumhuriyetten bahsedildiği söylenebilir. Sınıf yoktur. Köleler sadece suç işlemiş olanlardır. Kölelere kötü davranılmaz. Utopia’lılar altını değersiz buldukları için altın zincirleri köleler takar. Daha çok çalışırlar ve halkın bir canlının ölümüne alışmamaları için yenilecek hayvanları köleler keser. Başka ülkelerden Utopia’da gönüllü köle olarak gelenlere halk çok iyi davranır. Her şeyin mülkiyeti ortaktır. Konutlar, on yılda bir çekilen kurayla değişilir ve herkes yeni evlerine taşınır. More bunu uzun süre oturulan evin sahiplenilmesinden ve mülkiyet duygusu yaratmasından ötürü kurgulamıştır. Diğer ülkelerin sadece az bulunmasından dolayı değer atfettikleri madenlerin Utopia’da hiçbir değeri yoktur. Kaplarını topraktan yaparken, çocuk lazımlıklarını altından yapıyorlar. More gibi, Lenin de altının değersizliğini vurgulamak için, genel tuvaletlerin altından yapılmasını önermişti.Zorunlu eğitimin tek kademesi tarım eğitimidir. “Utopia’da toplum kurumlarının amacı, halkın ve teklerin ihtiyaçlarını gidermek, sonra herkese, bedenin köleliğinden kurtulmak, düşüncesini özgürce işletmek, kafa yetilerini bilimler ve sanatlarla geliştirmek için mümkün olduğu kadar fazla vakit bırakmaktır.” İnsanlar işlerini bitirdikten sonra, öğleden önce sabah üniversitesine giderler. Burada kültür ve sanat dersleri alırlar. Sadece aydınların buraya devam zorunluluğu vardır, gönüllüler istedikleri zaman gelebilirler. Bu kurgu da kültür ve sanatı elitlerin ya da soyluların tekelinden çıkarmak için yapılmıştır.Kolektif yaşam sadece tarlalarda değil, ihtiyaçların giderilmesinde de söz konusudur. Çocuklar ortak bakım hanelerde büyür, yemekler halkevlerinde yenir. Ülkenin belli bir dini yok. Dinsel hoşgörü egemen ve herhangi bir dinin propagandasını yapmak ceza gerekçesi. Herkes Tanrı’nın varlığında hemfikir ve en büyük ibadetin çalışmak olduğunu düşünüyorlar. Ancak mal ortaklığı, 13. Yüzyıla kadar Hıristiyanlığın temel ilkelerinden biri olduğu için çoğu Hıristiyanlığı benimsemiş durumda. Utopia halkı hani dine mensup olursa olsun, öldükten sonra ruhun yaşayacağına inanıyor. Bu da Utopia’nın sosyalizmle ayrışan ender noktalarından biri.Savaşçı bir toplum değil. Sadece kendilerini korumaları gerektiğinde savaşa giriyorlar. Fazla asker besleyip, halkın yararlanabileceği ihtiyaç maddesini israf etmek yerine, paralı askerler tutuyorlar. Yine de devlete ait bir askeri güç var. Başlarında bir kralları bulunuyor ve bu kralın adı Utopus.

Utopia 1516’da Latince olarak basılmış. Beş yıl içinde birçok Avrupa ülkesinde basılmış ve Latince’de yedi baskı yapmış. Yazıldığı dönem göz önünde bulundurularak bazı açılımlar yapmak gerekiyor.

Her şeyden önce Utopia Rönesans yıllarında yazılmış. Bu yıllar, insanların merak ettiği, sınırları ileri itme hevesi taşıdığı ve evrene dair gizleri açığa çıkarma isteğinde oldukları yıllar. 1492 – Amerika’nın keşfinden sadece 24 yıl sonra yazımı tamamlanmış ve o dönemde insanlar dünyanın bilinmeyen birçok yeri olduğu şüphesiyle yaşıyor. Bu merak halinden More’un etkilenmemiş olması mümkün görünmüyor ve açık ki bu etkilenme süreci More’un tahayyül gücünü zorluyor ve ortaya Utopia çıkıyor.

Çağın birçok etkisi ve More’un kişisel merakları zaten kitabın kendisinde yer almaktadır. Örneğin, More astronomi eğitimi almak istemiş ancak bu mümkün olmamıştır. Bu durum, Utopia halkının astronomiye ilgisi şeklinde kitaba yansımıştır. Dünyanın bilinmeyen yerlerinin keşfi neticesinde kullanım alanı genişleyen matbaa tekniği, yeni haliyle, Utopia halkında şehir planlarının basımında matbaanın kullanılması şeklinde tezahür etmiş.

More’un Utopia’yı yazmaya başlamasından önce İngiltere’de keşif yapmak ve dolayısıyla dünyanın zengin kıtalarının talanı için yola çıkmış denizcilerin hikayeleri okunmaya başlanmış ve taverna ile birahanelerde tekrar tekrar anlatılır olmuştu. 1507’de Amerigo Vespucci’nin “Dört Seyahat” adlı gezi kitabı basılmıştı. More’un kitabında karşılaştığı Raphael Hythloday’in de tıpkı Vespucci gibi bir denizci olması tesadüf değil. More Vespucci’nin denizci hikayelerinde etkilenmiştir. More’un kitabında çağın gelişimleriyle birebir örtüşen olaylar vardır.

16. Yüzyıl İspanya ve Fransa gibi olduğu gibi İngiltere için de ekonomik büyüme yılıydı. Keşiflerde gasp edilenler, öncesinde hiçbir ekonomik, dolayısıyla siyasal, varlık gösteremeyen burjuvazinin gelişmesine yarıyordu ve bu durum ekonomik eşitsizliğin gelişmesini sağlıyordu. Bir diğer yandan monarşi tüm baskı unsurlarıyla varlığını sürdürüyordu ve İngiliz emperyalizminin gelişimine olağan katkısında bulunuyordu. More İngiliz emperyalizmine kişisel düzeyde karşıydı ve bu eserine Utopia halkının savaş karşıtı olması şeklinde yansıdı.

Utopia’da dinsel hoşgörünün egemen olduğundan bahsetmiştik. Örnek vermek gerekirse, misafir olarak gelen bir Hıristiyan kendi dininin propagandasını yapmaya çalışır ve diğer dinleri küçümser. Bu durum Utopia halkı tarafından hiç de hoş karşılanmaz.

Kimi eleştirmenlere göre, Utopia’nın başkenti olan Amaroute 16. Yüzyıl Londra’sına tıpatıp benzemektedir ve tıpkı İngiltere gibi 54 yerleşim birimine bölünmüştür. Mina Urgan ise Amaroute’nin 16. yüzyıl Londra’sına hiç benzemediğini, çünkü bu yüzyılda kentte yoksulluğun egemen olduğunu, kentin bakımsız ve çirkin bir görüntüye sahip olduğunu söyler.

İlginç bulunabilecek bir diğer nokta şudur: More ve Hythloday’in kitaptaki karşılaşma tarihleri 1497’dir. Bu tarihte, Venedikli bir diplomat İngiltere’yi ziyaret etmiştir. İsmi bilinmeyen bu kişi “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” a dair izlenimlerini yazmıştır. Yazdıklarından anlaşıldığı kadarıyla, İngiltere’ye gelmeden önce İngiltere’deki servetin ve yaşam biçimin methini sıkça duymuştur ve İngiltere’yi zenginlik içinde yüzen ve her yerde gümüş satıcılarının olduğu bir memleket olarak tasvir etmiştir. Venedikli diplomatın İngiltere izlenimleri ile More’un eserinde Raphael’in Utopia’yı tasviri paralellikler taşımaktadır.
Kitaba dair, son olarak değinilmesi gereken nokta, More’un Utopia’yı neden yazdığıdır. More’un hayal gücünün bir ürünü olan Utopia eserinde, Raphael Hytloday’in More’un söylemek isteyip de söyleyemediklerini ifade ediyor olması akla gelen ilk ihtimal. Ancak, More’un bu ihtimalle çelişen açıklamaları var. Hythloday özel mülkiyetin olmamasını, zenginliğin ve eşit bölüşümün ilk şartı sayar. More ise ifadelerinde özel mülkiyete karşı olmadığını vurgular. Bu durumda, More’un monarşi baskısı altında olduğu göz önünde bulundurularak Hythloday’e söylettiklerinin tam tersini söylemiş olması muhtemel.

More’un kitabı yazma amacına dair en anlamlı ipucunu kitabın son paragrafı sunuyor aslında. More kitabını bitirirken şunları söylüyor: “Gerçi bu dünya işlerini iyi bilen bu bilgin kişinin bütün dediklerini kabul edemem ama şunu da saklamayacağım ki, Utopia devletinin birçok özelliklerini şehirlerimizde görmeyi isterdim. Bir umuttan çok bir dilektir bu.”

Kitap bugüne kadar, birçok okuyucusu tarafından olduğu gibi, More’un neyi savunduğu üzerine tartışmaların etkisiyle, marksistler ve anti – marksistler tarafından tartışılmış. Marksistler, Marx’ın teorik düzeyde sosyalizmi biçimlendirmesinden önce More’un Utopia’da açık bir şekilde sosyalizmi anlattığını savundular. Sunuşun başında da söylediğimiz gibi, ortak mülkiyet, yeteneğe göre istihdam, ihtiyaca göre bölüşüm gibi temel toplumsal ilkeler, sosyalizmin bir toplumsal proje olarak hayata geçmesinin asal bileşenleridir. More’un tesadüfen ve hiç düşünmeden bir kolektivizm icadı yaptığını söylemek güç. Kitabı bir marksist olarak değerlendiren Karl Kautsky, More’u sosyalistlerin öncüsü sayar ve kitabın sosyalizmle çelişen tek yönünün taşıdığı Hıristiyan – Katolik etki olduğunu söyler. Kautsky’e göre bunun nedeni de açıktır: More’un etkisinde olduğu Ortaçağ Katolikliği toprak sahipliği konusunda, toprakta çalışanlara, toprak beylerinden çok daha insaflıydı ve manastır ile dini kuruluşlar yoksullara yardım ediyordu. Hıristiyanlık 13. Yüzyıla kadar sınıf ayrımlarını reddetmişti.

13. Yüzyıldan itibaren ise sınıfların ortaya çıkmasını ve sınıf ayrımını Tanrının buyruklarıyla açıklamaya başlamıştı. Elbette Kautsky’nin yapmaya çalıştığı kitabın sadece 13. Yüzyıl öncesi Hıristiyanlığın etkisini taşıdığını vurgulamak değildir. Akşit Göktürk’ün de dediği gibi, “More’un Utopia’sını kocaman bir manastır toplumu olarak görmek gene de yanlış olur.” Anti – marksistler ise kitabın bir bölümünde geçen para kullanımının olmaması ve ülkeler arası ticarette kullanılan miktarın sadece belli ellerde toplanması gerekliliğini ifade eden cümleler üzerinden, kitabın sosyalizmin ipuçlarını taşımadığını öne sürerler.
Aslında anti – marksistlerin değerlendirmelerini iki temel kategoride ele almak mümkün. İlk kategoridekiler, More’un şakacı kişiliğini göz önünde bulundurarak, Utopia’nın başlı başına bir şaka ya da hümanizme ağır bir eleştiri niteliğinde bir hümanizm gülmecesi olduğunu iddia ederler. Kitabın yazıldığı koşullar, More’un bir hümanist olan Erasmus’la yakın dostluğu ve More’un insancıl kişiliği tüm bu iddiaları yalanlar. İkinci kategoridekiler ise, Utopia’nın totaliter, emperyalist bir devlet modeli önerdiğini iddia ederler. Dorch, Utopia’yı “nefret edilecek bir devlet” diye anarken, Mackie Utopia’nın tamamen Hitler Almanya’sına benzediğini öne sürer. Bu değerlendirmeler de tamamen geçersizdir. Çünkü More zaten İngiliz emperyalizmine duyduğu tepkiden dolayı bu kitabı kaleme almıştı. Aslında anti – marksist bu değerlendirmelerin temel amacı Utopia’nın 16. Yüzyılda sosyalizmi anlattığını yadsımak ve eserin yazılış amacını yadsımaktır.

PLATON’UN “DEVLET” İ VE MORE’UN “UTOPIA” SI

Platon’dan aldığı birkaç ayrıntı dışında More’un Platon’dan etkilendiğini söylemek güç. Aralarındaki en büyük ayrım More’un yeryüzünde bir cennet yaratma isteğidir. Platon ve More’un ütopyalarını aşağıdaki tablo aracılığıyla karşılaştıralım.

PLATON – DEVLET    MORE – UTOPİA

Sınıflı toplum (yönetenler, savaşanlar, para kazananlar)     Sınıfsız toplum
Servet yalnızca seçkinlerin kullanımında    Tüm vatandaşlar için ortak mülkiyet
Demokrasi başlı başına bir düzen bozucudur ve zorbalığa yol açar    Demokrasi inancı
Yönetenler ve savaşanlar için konan imtiyazlar, para kazananlar için geçerli değil. Eşitlik yok.    Herkes için eşitlik.
Savaşa olumlu yaklaşım    Savaş karşıtlığı. Savaşı parayla tutulan insanlara bırakacak kadar savaşı aşağılama. Barışçılık.
Kadınların ve çocukların devlete teslim edilmesi    Aile toplumun temelidir ve devlet tarafından korunur.
Sevgiden söz edilmez.    Sevgi toplumun tutkalıdır. Köleler dahi aşağılanmaz.
Totaliter – faşizan devlet    Özgürlükçü – eşitlikçi devlet
Yeniliklere karşı tutucu tavır    Yeniliğe ve her türden teknik gelişmeye açık
Sanatı, özellikle şiiri, aşağılama    Sanatı yüceltme, halk için sanat eğitimi

Yorum yapın