Hz. Muhammed’in amcası olan Abbas b. Abdülmuttalip’in soyuna sabrettiği için Abbasiler olarak anılan ailenin 750-1258 senelerinde kurmuş olduğu İslam devletidir.
Abbasiler, kendilerinden evvel kurulmuş olan Emevilere edilen başkaldırı neticesinde hanedan ailesinin değişmesi ile idareyici konumuna yükselir. Emevilerin devlet içerisinde benimsedikleri ve uyguladıkları siyasetler kendilerine karşı büyük bir düşman kitlesinin oluşmasına sebep olur. Bu gidişata en büyük tesiri sağlayan neden Emevilerin milliyetçi kavrayış ile hareket etmeleri. İslamiyet’in doğuşu ile kurulan İslam devletinde Müslüman olmayanlar için uygulanan değişik yaptırımlar uygulanır. İslam Devleti hudutları içerisinde kendi dinini yaşamak isteyen şahıslar “cizye” ismi verilen bir vergi öder. Emeviler döneminde cizye uygulaması ve buna benzer dini ödünler Arap olmayan Müslümanlar için de uygulanmaya başlar. Fethedilen topraklarda değişik kavmi gruplara üye bireylerden İslam dinini kabul ederek Müslümanlığa geçenlere “Mevali” ismi verilir. Mevaliler İslam Devleti kavrayışınca hiçbir ayrımcılığa maruz kalmıyor ve Arap Müslümanlar gibi devletin sağladı her türlü hizmetten fayladanabiliyorlardı. Ancak Emevi Devleti döneminde bu gidişatın kesintisizliği çok uzun sürmez. Emevilerin uyguladığı Arap milliyetçiliği kavrayışı, İslam çatısı altında kurulan devleti kavmi bir devlet haline getirerek Arapları biltihapçı sınıf, öbür kavmi grupları ise ikinci sınıf konumuna getirir. Emevilerin sürdürdüğü bu siyaset Mevalilerin, Emevi Hanedanına karşı cephe almasına sebep olur.
Emeviler, yürüttükleri Arap siyasetlerinin yanı gizeme Araplar içinde de ayrıma gider. İslamiyetin kabulü, İslamiyet’deri evvel birbirleri ile çaba eden Arap kabilelerin aralarındaki çatışmalara son verir. Ancak İslam camiasında başlayan çatışmalar suratında Arap kabilelerin daha önceki hallerine dönmesi pek uzun sürmez. Emeviler, Kuzey Arapları ve Güney Arapları olarak ikiye ayılan Arap kabileleri arasında ayrım yaparak taraf yakalama yoluna gider ve izledikleri bu siyaset Emevilerin Araplar içerisinde de düşman edinmelerine sebep olur.
Hz. Osman’ın şehit edilmesi ile İslam camiasında alana gelmeye başlayan iç karmaşıklıklar Peygamber yarıyılımda kurulan birlikteliğin sonunu getirir. Bu süreçten sonra Müslümanlar; Muaviye taraftarları, Hz. Ali taraftarları ve Hariciler olarak 3 gruba dağılır. Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra halifelik makamı Emevi ailesine üye olan Muaviye’ye geçer. Emeviler bu süreçten sonra Hz. Ali taraftarları ve Hariciler tarafından düşman olarak kabul edildi ve Emevi Devleti’nin idare süresi boyunca başkaldırılarda bulundular.
Emevilerin en güçlü rakibi Abbasilerdi. Abbasiler, yukarıyada bahsettiğimiz Emevi karşıtı grupların başkaldırıları ve birlikte çalışmaları ile halifelik makamını ele geçirir. Bu süreç zarfında bu grupların birlikte çalışabilmelerinin tamamen çıkar ve çıkarlara direndiğini söyleyebiliriz. Ancak ortak düşman yok edildiğinde bu gruplar birbirleri ile sürecek uzun bir çaba sürecine girecektir. Bu gayretlerin sonu 750 senesinden Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in halifeliği aldığı 1517 senesine kadar devam değişik şahıslarca devam eder.
750 senesinde kurulan Abbasi Devleti, Emeviler’den değişik olarak dini devlet idaresini benimsediler ve millete buna göre muamele yaptılar. Halife, Cuma namazlarında Hz. Muhammed’in hırka-i şerifi giyerek vaaz verir ve çevresinde topladığı alim şahıslar ile birlikte millete dindar bir çizgide görünmeyi seçim eder. Emevilerin başkent olarak kullandıkları Suriye bölgesinde kalmayan Abbasiler, Başkenti Irak’a taşıyarak bu bölgede birkaç şehir başkalaşımından sonra “Diyarıbağdad” halifeliğin dolayısıyla İslam’ın yeni merkezi konumu haline getirir. Bu başkent farklılığı halifelik üzerindeki Arap tesirini eksiltir. Ancak bu seferde İran tesiri altına girmeye başlar.
Halifeliğin Abbasi hanedanında olmasına karşın Halifeyi yönlendiren değişik grupların varlığından sözedebiliriz. Bu gruplar halifelik üstündeki idareleri için birbirleri ile çaba içine girerler. Halife Harunreşid, halifelik üzerinde üstünlük kuran Bermeki ailesinden kurtulabilmek için bir bahane ile Bermekileri ortadan kaldırır. Ancak Harunreşid’in vefatından sonra taht için birbirlerine giren Emin ve Me’mun’un çabası, halifelik için çaba eden Arap ve İran unsurların çabasına verilebilecek misallerdendir. Me’mun’un galibiyeti ile halifelik Arap unsurlardan tamamen uzaklaştırılarak İran tesiri altında girmeye başlar. Me’mun, İran tesirinde kaldığı yarıyıllarda devlet için hasarlı birkaç karar verir. Verdiği hasarı erken fark eden Me’mun siyaset kavrayışını değiştirerek Bağdat’a kazanç ve yönetimi bizzat kendisi hakimiyet etmeye başlar. Araplara ve İranlılara güvenmeyen Halife Me’mun, Arap ve İran eforunu kırabilecek bir efora lüzum dinler. Bu efor arayışı sırasında Horasan’ı ziyareti sırasında yakından tanıma fırsatı bulduğu Türkleri devlet içindeki karmaşıklığı düzeltebilecek tek efor unsuru olarak görür. Türkleri asker olarak ordusuna dahil eden Me’mun, halifeliğinin son senelerinde bu vaziyeti devlet siyaseti haline getirir. Kaynaklara bakıldığında Halife Me’mun döneminde ordu içerisinde bulunan Türk popülasyonunun 8.000-10.000 arasında olduğu görülür. Me’mun’un vefatından sonra yerine geçen Mu’tasım Türklerin takviyeyi ile hilafet tahtına oturur. Halife Mu’tasım da orduda Türk popülasyonunun çoğalmasını destekleyerek buna göre hareket eder. Zamanla efor kazanan Türkler, idare kadrolarındaki yerlerini alırlar. Türkler, halifelik üzerinde bir efor unsuru haline gelerek kazandıkları bu efor ile kimin halife olacağına karar verebilecekleri bir yetkinliği ellerinde bulunduruyorlardı. Mu’ttasım, Samerra şehrini kurarak Türk birlikleri ile birlikte başkenti buraya taşır. Türklerin halifelik üzerinde kurduğu efor sebebi ile halife ve Türkler arasında bir efor çabası başlar. Türkler, istemedikleri halifeyi tahttan indirirken halife de fırsat buldukça Türk komutanları idam ettirir. Türkler ve halife arasındaki çaba başkentin yine Bağdat’a taşınması ile son bulur. Bu süreçten sonra göreve gelen halifeler devlet içindeki meseleleri çözmek için çaba sarf etse de devletin makûs durumu yasaklanamaz. Kendi içindeki bitmek bilmeyen çabalar dolayısıyla ülke toprakları ayrılınır ve yalnızca Irak’ın bir bvefatı Abbasi Devleti’nin hudutlarını oluşturur hale kazanç.
Giderek zayıflayan halifelik Büveyhiler’in Bağdat’ı işgal etmesi ile bu ailenin hakimiyeti altına girer. Halifeliğin Abbasi ailesinde kalmasına izin veren Büveyhiler, bir asıra yakın bir zaman halifeliği bir oyuncak gibi kullanırlar. Bu yarıyılda halife yalnızca bir addan ibaret hale kazanç. Hiçbir askeri veya politik eforu kalmaz. Büveyhilerin zayıflamaya başladığı yarıyılda Arslan el-Besasiri Bağdat’ı ele geçirerek halifelik hutbesini Fatımi halifesi için okutur. Abbasi ailesinin halifeliği kaybetmesi üzerine Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey, Bağdat’ı Arslan el-Besasiri’nin idaresinden kurtararak halifelik makamına yine Abbasiler’i geçirir. Selçuklu Devleti’nin himayesi altında 50 sene kadar daha varlıklarını sürdüren Abbasiler, Selçukluların taht münazaraları sebebiyle zayıflamasını fırsat bilerek efor kazanmaya çalışır. Ancak Halife Nasır’ın bu siyaseti kendinden sonra gelen idareyiciler tarafından devam ettirilemediği için Abbasiler’in daha önceki cılız konumlarına dönmeleri fazla uzun sürmez. 1194 senesinde Selçuklu Devleti’nin Harizmşahlar’a yenilmesi ile Abbasiler Harizmşahlar ile karşı karşıya kalırlar. Halife Nasır’ın, Harizmşah riskinden kurtulmak umudu ile o sıralarda Asya kıtasında terör estiren Moğol hükümdarı Cengiz Han’dan destek istediği ile alakalı rivayetler vardır. Harizmşah hükümdarı Harizmşah Muhammed Abbasi halifeliğini sonlandırmak istese de Moğol tehditleri dolayısıyla bu isteğini hiçbir zaman reelleştiremez.
Emeviler döneminde geniş toprakların idaresine sahip olan devlet, Abbasiler’in yönetimi devralmasından sonra ufalanmaya başlar. Abbasiler’in Emevi ailesine yaptığı kırımdan kurtulmayı başaran Abdurrahman b. Muaviye İspanya topraklarına geçerek daha sonra Endülüs Emevi Devleti olarak anılacak devletin esaslarını atar. Abbasi halifesi, Endülüs’e asker sevkederek Abdurrahman b. Muaviye’yi durdurmak ister ancak başarılı olamaz. Bunun devamında Kuzey Afrika topraklarında bağımsız ve yarı bağımsız devletler kurulur. 9. asra gelindiğinde Abbasi halifesinin eforu Mısır’dan daha ileriye gidemez hale kazanç. Tolunoğulları 868-905, İhşidiler ise 935-969 seneleri arasında Mısır ve Suriye hakimiyetini ele geçirerek Abbasi Devleti’nin batı hudutlarını ele geçirir. Devletin doğu hudutları da çok değişik değildir. Halifeye bağlı kalmak koşulu ile birçok ufak devlet kurulur. 9. asra gelindiğinde Abbasilerin eforu Bağdat ve etrafında tesir edecek kadardır.
Abbasiler idarede oldukları zaman boyunca birçok başkaldırıyla uğraşmak zorunda kalırlar. Bu başkaldırıların çoğu dini esaslara sabrettikleri gibi değişik sebeplerle de başkaldırılar çıkar. Emevi ailesini yine halifeliğe çıkmasını isteyenlerin çıkardığı başkaldırılar, Şiilerin halifeliği Hz. Ali soyundan bkocamanın hak ettiğini korunarak çıkardıkları başkaldırılar, İrani unsurlara dayalı başkaldırılar, daha önceki İran dinlerini yine canlandırmak isteyenlerin çıkardığı başkaldırılar, düşünceleri bugünkü kominizme benzeyen Mukanna Başkaldırıyı, siyah tenli kölelerin güç yaşam koşulları suratından çıkardıkları başkaldırı olan Zenc Başkaldırıyı gibi başkaldırılar Abbasileri iktidarları boyunca uğraştırır. Bu başkaldırıların bazılar ufak çaplı olup kısa sürerken bazıları büyük bir kitleyi toplamayı başarır.
Abbasiler, fetihlere umursamak yerine ellerindeki topraklarda huzuru sağlamayı seçim ettiler. İktidara geçtikleri ilk senelerde suskun kalan Abbasiler, İç karmaşıklıkları destekleyen Bizans üzerine seferler yapar. Abbasi yarıyılı boyunca gaza ve cihat kavrayışı altında bu seferlere devam edilir. Hudut kaleleri onarılarak buralara gönüllüler yerleştirilir. Zamanla bu hudut kalelerinde Avasım ismi verilen şehirler kurulur. Halife Mu’tasım zamanında bu seferler sürat ve efor kazanır. Ancak Mu’tasım’dan sonra seferlerde eksilmeler başlar. Bu eksilmenin sebepleri arasında Abbasi ailesinin efor kaybetmesi gösterilebilir.
Asya’da terör estiren Moğollar, Çin seferlerinin başarısından sonra İslam dünyasına yönelirler. Harizmşah Devleti’nin devrilmesinden sonra Irak ve İran bölgelerinde Moğol işgaline karşı durabilecek bir otorite kalmaz. İslam dünyasının büyük şehirlerini yağmalayan Moğollar, tarihte eşine az tesadüfülür cinayetler işler. Bağdat’ı işgal eden Hülagü Han, teslim olan idareyicilerin hepsini idam eder. İslam dünyasına asırlar boyunca Başkent olan Bağdat imha edilir. Camiler ahır olarak kullanılır. Kitaplar Dicle ırmağına atılır ya da yakılır. Moğolların neden olduğu bu tahribat İslam dünyasının duraklamasına ve gerilemesine sebep olur.
Moğol İstilası Memlük komutanı Baybars tarafından durdurulur. Moğolları durduran Baybars, Memlük Sultanı Kutuz’u öldürerek Memlük sultanı olur. Bağdat’ta Moğol işgalinden kaçmayı başaran Abbasi ailesine üye Ahmed’i Kahire’ye getirerek bir tören ile halife bülten eder. Yeni halife ile Bağdat’ı kurtarmak için sefere çıkan Baybars, yolun yarısında seferden bırakarak Kahire’ye döner. Moğol valisi ile tek başına savaşan Halife Ahmed bu savaşta öldürülür. Baybars, bu hadise sonrasında Abbasi ailesinden aynı ismi taşıyan Ahmed isminde bcerahati el-Dominant sıfatı ile halife bülten eder. Bu hareket ile Memlük Devleti, Halife’nin ve İslam’ın gözeticisi konumuna kazanç. Halife, Memlük Devleti içerisinde dini işler ile ilgilenmek dışında politik bir otoriteye sahip değildir. Halifeliğin hakimiyeti Memlük sultanlarının eline geçer. Seneler içinde iç çatışmalar olsa da halifelik Memlük Devleti’nin hakimiyeti altında varlığını sürdürür. Bu vaziyet Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in 1517 senesinde Memlük Devleti’ni devirmesi ve Mısır’ı ele geçirmesi ile son bulur. Bu tarihten sonra halifelik Osmanlı’ya geçer ve Abbasi yarıyılı sonlanır.