Paleografi ya da öbür bir kullanış şekli olan paleografya olarak da bildiğimiz bilim dalı günümüzde hayatını yitirmiş ya da varlığını hala devam ettiren yazım şekillerinin, dillerin, abecelerin, kitabelerin anlaşılmasını sağlayabilmek emeli ile araştırmalarını sürdüren bir bilim dalıdır.
En kısa biçiminde tanımı ile paleografi Yunanca palaiós παλαιός daha önceki, grapheía γραφεία yazım sözcüklerinden türetilmiş „daha önceki yazı çeşitlerini araştıran bilim“ biçiminde açıklanabilir. Tarih bilimine takviyeci bir bilim dalı olan paleografi Bilimi aynı zamanda bu bilime yakınlığı ile öğrenilen epigrafi Bilimi ile birlikte çalışır. Epigrafi bilimini bütün olarak Türkçeye çevrilmek gerekirse kitabe bilimi biçiminde çevrilebilir. Bu bilim dalı için çalışan ve araştırmalar yapan bilim insanlarına ise, kitabe bilimci, paleografist ya da epigrafist ismi verilir.
Ülkemizde paleografi alanında en ehemmiyetli çalışmaları yapmış bilim adamlarından bir tanesi Osman Nuri Akçokraklı’dır Osman Nuri Aşanoğlu, Osman Aşanoviç, Osman Nuri Aşanoviç 1879 – 1938. Kırımlı tarihçi etnograf aynı zamada paleograf, sanat tarihçisi, coğrafyacı ve yazar olarak bilimsel çalışmalarını sürdürmüştür. Yazdığı kitaplarla türk ve islam tarihinin paleografik çalışmalarını bizlere sunmuş ve ulus arasında da bu bilgilerin yaygınlığını çoğaldırmıştır. Böylece bu mevzuda araştırma yapan ya da yalnızca kendini geliştirmek isteyen fertlerin de bu mevzu hakkında kitaplarını okuyarak bilgi sahibi olmasını sağlamıştır.
Paleografi Biliminin Tarih Bilimi İçin Ehemmiyeti
Paleografi, tarih süresince, yüzyıldan yüzyıla varlığını gözeterek taşımayı muvaffak olabilmiş daha önceki kitabeler, taşlar, madenler gibi her türlü yazım ile oluşturulmuş kültür bedellerinin okunabilmesini ve anlaşılmasını sağlayan bir bilim dalı olma özelliğiyle tarihsel bir ehemmiyet taşır. Paleografi sayesinde yüzyıllar evvelinde bir taş üzerine ya da bir maden üzerine yazılmış bir imgeyi, sözcüğü, tümceyi ya da abeceyi kavramamız olası hale gelmiştir.
Bu bilim dalının inceleyicileri kendilerini yüzyıllar evvelinde kullanılmış bu yazım biçimlerini kavrayabilmek ve bu dillerin kullanışlarını, yazıldığı yarıyıllardaki şekillerini belirleyebilmek ismine geliştirirler. Daha Önceki medeniliklerin kullandıkları abecelerin ve bu abecelerin kitabesel olarak bir yere aktarılış şekillerinin günümüzdeki kadar pratik ve anlaşılır olmadığını varsayım etmek o kadar da güç değildir. Paleografi bilimi ile beraber günümüzde bu abecelerin, dillerin ve yazım biçimlerinin hiç bir açıklayıcısı olmadığı halde o yüzyıllara, kültürlere, cemiyetlere ve sosyal yapılara daha yakından bakabilmemiz ve geçmişimize ışık yakalayabilmemiz için bu kitabelerin ve bu dillerin çözülmesi çok ehemmiyetlidir.
Bu cins çözülmesi neticeyi tarihimizi aydınlatacak bedelde olan daha önceki kitabe çeşitlerinin en ehemmiyetlilerine misal vermek gerekirse ilk olarak Kadeş Antlaşması’nı söyleyebiliriz. MÖ 1926 senesinde yaşanmış Mısır – Hitit Savaşı sonrasında imza atılmış bir uyuşma olan Kadeş Uyuşması, günümüzde varlığını yüzyıllar evvelinde kaybetmiş olan bir dil ve yazım şekli ile yazılmıştır. Ancak o senelerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi yapılarına yakından bir bakış atabilmemiz için bu cins yazılı uyuşmaların ve dokümanların ehemmiyeti büyüktür. Bu misalde de Kadeş Uyuşmasının okunabiliyor olması Dünya Tarihi’ne ehemmiyetli bir ışık tutmuştur.
Yalnızca bu dillerin öğrenilmesi ve bilinmesi bahsi geçen cemiyetlerin sosyal yapılarının çözülebilmesi için yeterli değildir bu vaziyette yeniden paleografi devreye girer. Paleografi bilimi için çalışan bilim adamları yalnızca bu dilleri bilmek ile kalmaz aynı zamanda bu dillerin farklı kullanış şekillerini bulmak için de çok uzun sürebilecek, büyük emek ve zaman isteyen araştırmalar yaparlar. Bazen kullanılan yazı gerçeğinde bahsi geçen dilden çok değişik bir biçimde oluşturulmuş olabilir. Yazı ve konuşma dilinin günümüzde olduğu gibi eş kıymetli ve paralel bir biçimde yürüdüğünü milattan evvelki yüzyıllar için beklememiz olası değildir. Bu vaziyette yalnızca o dilin değil, yazım biçimlerinin de incelenerek çözülmesi gerekir.
Başka bir misal vermek gerekirse yeniden Mısır Tarihi’nin aydınlatılması için hiyeroglif yazısının anlaşılır hale getirilmiş olması ehemmiyetlidir. Bu vaziyette yalnızca o yüzyıllarda Mısır’da kullanılan dilin öğrenilmesi yeterli olmaz bu dilin ne biçimde yazılı hale getiriliyor olduğunu da öğrenmemiz gerekir. Aynı biçimde Mezopotomya medeniliklerinin incelenebilmesi için Çivi yazısının anlaşılır olmasının gerektiği gibi… Yüzyıllar evvelinde varlığını sürdürmüş olan Uygur ve Orhun yazıları, Çin yazıları da Orta Asya ve Türk tarihinin aydınlatılmasında çok ehemmiyetli roller oynar.
Yeniden daha önceki yüzyıllarda kültürel, ekonomik ve siyasi açılardan birbiri ile irtibat ve alışveriş içerisinde olan Arap ve İran tarihlerini açıklayabilmek için de Arap yazısının o yarıyıllardaki kullanım biçimlerini öğreniliyor olması gerekir. Slav halklarının tarihi için Kırıl yazısının çözülmesi gerektiği gibi Avrupa’ da varlığını sürdürmüş halkların tarihlerinin açıklanabilmesi için de Latin yazısının öğrenilmesi zorunluluğu vardır. Ancak unutulmamalıdır ki, bu yarıyıllar süresince yüzyıldan asıra, yarıyıldan yarıyıla ya da coğrafyadan coğrafyaya bu yazıların kullanım biçimleri yeniden farklılık gösterdiği için evvel tam bu seçenek kullanım şekillerinin gün suratına çıkarılabiliyor olması gerekir. Bu yazıların bir kere nasıl kullanıldığını kavramak tam kitabeleri ve tarihi yapıtları okuyup o yarıyıllara ışık yakalayabilmek için yeterli değildir.
Bu nedenlerden dolayı bu bilim dalında çalışmalar yapan bilim adamlarının bu yazıların çözümü ve seçenek kullanım biçimleri mevzularında kendilerini geliştirmeleri ve tarihe ışıklık etmeleri beklenir. Tarihin bütün olarak anlaşılması, zorunlu araştırmaları yapılması, muhakkak neticelere varılabilmesi ve olguların tespit etilmesi için bu kitabelerin okunurluğunun ve anlaşırlığının olması koşuldur.
Bir tarihin günümüze kadar aktardığı yazılı metinlerin anlaşılmıyor olması ya da bütün olarak anlaşılmamış olması bizim de o yarıyıl hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız mantığına kazanç. Bütün olarak anlaşılabilen ve ortaya çıkmayı muvaffak olabilmiş her dil, yazı biçimi ya da yazım seçeneği tarihe azıcık daha fazla ışık meblağ ve tarihi hakikatçi ve bilimsel bir biçimde tanımamızı sağlar.
Paleografi Biliminde İzlenecek Adımlar ve Araştırma Konuları
Paleografi Bbliminin araştırma mevzularının kimilerini başlıklar altında yazmak gerekirse şu biçimde sıralanabilir:
Varlığı ortaya çıkarılmış kitabelerin, yazıldıkları dillerin bulunması,Bu kitabelerin bütün olarak anlatmak istedikleri ve anlatmak istedikleri ile o zamanın sosyal, ekonomik, siyasi gibi alanlarda ne cins gidişatlara ışık yakalayabileceğinin öğrenilmesi,Bu kitabelerin bütün olarak hangi yarıyılda yazıldığının bulunmaya çalışılması,Varlığı öğrenilen bazı ölü dillerin bulunan kitabelerle farklı kullanış şekillerinin de incelenmesi ve ortaya çıkarılması,Araştırmaların her zaman hakikatçi bir biçimde ve dünya kültürünü göz önünde bulundurarak, şahsi çıkarlardan uzak bir biçimde yapılması,biçiminde sıralanabilir.